BLOG SANAT

BLOG SANAT

BLOG SANAT

Hayatın Disonansları: Zorlukların ve Çatışmaların Ontolojik ve Estetik Derinliği

Her birey, varoluşsal bir zorunluluk olarak ölümü tadacaktır; ancak, yaşamın ontolojik derinliklerine erişme şansı her insana nasip olmayacaktır. Ölüm, varlığın evrensel bir parçası olarak herkese sunulmuşken, hayatın metafizik anlamını ve zenginliğini kavrama fırsatı sadece bazılarına kısmet olur. Bu, yaşamın sunduğu güzelliklerin ve derinliklerin ne kadar değerli olduğunu gösterir; çünkü hayatı gerçekten tatmak, onu ontolojik bir bütünlük içinde yaşamak ve anlamak, ölümle ilgili tüm deneyimlerin ötesinde bir gerçekliktir.

Fransız filozof Jean-Paul Sartre’ın varoluşsal felsefesi, ‘İnsan, önce var olur, sonra kendini yaratır’ şeklinde özetlenebilir. Sartre’a göre, bireyler, hayatın sunduğu zorluklar ve çatışmalarla yüzleşerek kendi özlerini inşa ederler. Bu görüş, hayatın olumsuzluklarının ve hatalarının, bireyin değerini ve dengeli bir kişilik gelişimini nasıl teşvik ettiğini vurgular. Bu bağlamda, yaşamın ontolojik çatışmaları ve epistemolojik belirsizlikleri, bireyin varoluşsal kimliğini ve özünü şekillendirir.

Hayatın olumsuzlukları ve hataları, tıpkı bir müzikal kompozisyonun disonansları ve harmonik çatışmaları gibi, insanı daha değerli ve dengeli bir birey haline getirir. Romantik dönem klasik müzik bestecilerinin estetik teorilerinde olduğu gibi, müziğin derinliği ve etkileyiciliği, genellikle armonik gerilimlerin, tonik çatışmaların ve çözüm arayışlarının sentezinden doğar. Beethoven’ın ‘Dokuzuncu Senfoni’sinde, krize dayalı gerilimler, nihayetinde bir zafer duygusuyla çözüme kavuşur; Chopin’in eserlerinde ise, melankolik disonanslar, romantik bir derinlik ve duygusal yoğunluk kazandırır.

Fransız filozof Albert Camus, varoluşsal absürdizmi ele alırken, ‘Hayatın absürdlüğü, onun anlamını aramak yerine, onu yaşamak için bir çağrı olabilir’ der. Camus, hayatın içindeki zorlukların ve çelişkilerin, insanın varoluşsal anlam arayışında birer araç olarak kullanıldığını ifade eder. Bu perspektif, yaşamın karmaşıklığının ve zıtlıklarının, insanın gerçek özünü ve değerini keşfetmesine yardımcı olduğunu ortaya koyar.

Bedîüzzaman Said Nursî de benzer bir bakış açısıyla, hayatın zorluklarını ve sıkıntılarını ruhsal gelişimin bir aracı olarak görür. Nursî, ‘Her bir sıkıntı, bir mükafatın kapısını açar’ diyerek, zorlukların ve hataların ruhsal olgunluğa ve manevi değerlere ulaşmada nasıl birer merhale olduğunu ifade eder. Ona göre, hayatın zorlukları, kişinin sabır ve metanetle karşılık vermesi gereken imtihanlardır ve bu imtihanlar, insanın manevi olgunluğunu ve derinliğini artırır. Bu, hem felsefi hem de mistik bir anlamda, varoluşsal mücadelenin bireyin manevi gelişimini nasıl teşvik ettiğini gösterir.

Benzer şekilde, hayatın getirdiği zorluklar, bireyin ruhsal ve karakteristik gelişimini tetikler. Hatalar, tıpkı bir bestede yaşanan disonanslar gibi, kişisel büyüme ve içsel denge arayışına hizmet eder. Romantik dönem bestecilerinin vurguladığı gibi, bu çelişkiler ve zıtlıklar, insan ruhunun zenginliğini ve derinliğini açığa çıkarır. İngiliz şair William Blake’in şu sözleri, bu düşünceyi destekler: ‘Gözlerinizi kapatın, gözünüzün önündəki gerçeği görün.’ Bu ifade, gerçek güzelliğin ve derin anlamın, hayatın karmaşıklığı ve zorlukları aracılığıyla keşfedildiğini ima eder.

Said Nursî, ‘Hayatın meyvalarından en tatlısı, sabır ve metanetle karşılanan sıkıntılardır’ diyerek, hayatın zorlukları ve sıkıntılarının, sabır ve tevekkülle karşılandığında manevi kazanç ve değerler sunduğunu vurgular. Bu, hem fenomenolojik hem de ontolojik bir perspektiften, hayatın zorluklarının ve başarısızlıklarının insanın derin düşünmeye, daha büyük bir olgunluk ve anlayış kazanmaya yönlendirdiğini gösterir. Sonuçta, hem müzikte hem de yaşamda, gerçek değer ve güzellik, çatışmaların ve çözülmüş gerilimlerin harmanlandığı anlarda ortaya çıkar. İngiliz şair John Keats’in ‘Güzellik her yerde güzelliktir’ şeklindeki dizeleri, yaşamın tüm zorlukları ve karşıtlıkları içinde bile, gerçek güzelliğin ve anlamın bulunabileceğini hatırlatır.”

Dr.Ayhan Özel