Modern Kölelik: Özgürlük Yanılsaması| | Giacomo Puccini’nin “Madama Butterfly” operası|
Modern hayat içinde insanların geneli artık köle statüsünde; ya paraya sahip olmaya çalışan köleler var ya da bizzatihi paranın köleleri var. Sonuçta ikisi de köle; zaman modern bir asır gibi görünse de gerçek anlamda kölelik en profesyonel dönemini yaşıyor. Ve insanlar bunu seve seve, bile bile kabul ediyor.
Bu durumu ontolojik açıdan ele aldığımızda, bireyin kendi varlığına yabancılaşması ve özgürlüğünü kaybetmesi önemli bir mesele olarak karşımıza çıkar. Jean-Paul Sartre’ın varoluşçuluk felsefesinde belirttiği gibi, “İnsan, özgürlüğe mahkûmdur.” Ancak modern toplumda, özgürlüğün yerini ekonomik ve sosyal zorunluluklar almıştır. Modern insan, varoluşsal özgürlüğünü ekonomik çıkarlar uğruna feda ederken, aslında kendi varoluşuna yabancılaşmaktadır. Sartre’ın dediği gibi, “İnsan özgürlüğe mahkûmdur,” ancak bu mahkûmiyetin farkında olmadan, ekonomik düzenin ve kapitalist sistemin esiri olmuştur.
Psikolojik açıdan baktığımızda, bu durumun bireylerin ruh sağlığı üzerindeki etkilerini inceleyebiliriz. Erich Fromm, ‘Özgürlükten Kaçış’ kitabında, bireylerin özgürlükten kaçma eğiliminde olduklarını ve kendilerini daha büyük bir yapının parçası olarak gördüklerinde güvenlik bulduklarını savunur. Fromm’un işaret ettiği gibi, bireyler özgürlükten kaçma eğilimindedirler. Modern toplumda, ekonomik zorunluluklar ve sosyal baskılar, bireylerin güvenliğini sağlamış gibi görünse de, aslında onları derin bir ruhsal tatminsizliğe ve anksiyeteye sürüklemektedir. İnsanlar, bu psikolojik bağımlılığı seve seve kabul ederler çünkü bu, belirsizlikten ve özgürlüğün getirdiği sorumluluktan kaçmanın bir yoludur.
Sosyolojik açıdan bu durumu Max Weber’in ‘demir kafes’ kavramı üzerinden değerlendirebiliriz. Weber, modern bürokratik sistemlerin bireyleri demir bir kafes içine hapsettiğini ve bu sistemlerin insanları mekanikleşmiş bireylere dönüştürdüğünü savunur. Weber’in ‘demir kafes’ metaforu, modern toplumda bireylerin nasıl sistematik bir şekilde köleleştirildiğini anlatır. Bürokratik sistemler, insanları mekanik ve itaatkâr bireyler haline getirirken, bu köleliğin en profesyonel dönemini yaşarız. İnsanlar, bu sistemin içinde güvenlik ve düzen ararken, aslında kendi özgürlüklerinden ve bireyselliklerinden vazgeçerler.
Modern köleliğin sanatsal bir yansımasını Giacomo Puccini’nin “Madama Butterfly” operasında bulabiliriz. Bu eserde, ana karakter Cio-Cio-San, Amerikan subayı Pinkerton’a olan aşkı uğruna kendi kültüründen ve kimliğinden ödün vererek, adeta bir köle haline gelir. Puccini’nin “Madama Butterfly”ı, modern kölelik temasını ve bireylerin özgürlük yanılsamasını anlamamıza yardımcı olur. Cio-Cio-San’ın trajik hikayesi, modern insanın kapitalist sistemde yaşadığı ruhsal ve varoluşsal yabancılaşmayı temsil eder. Aşkı uğruna kendi kimliğini ve bağımsızlığını kaybeden Cio-Cio-San, modern bireyin ekonomik ve sosyal zorunluluklar karşısında yaşadığı bağımlılığın sembolüdür. Bu durum, modern insanın özgürlüğünü nasıl feda ettiğini ve sisteme uyum sağladığını gözler önüne serer.
William Blake’in “London” şiiri, modern toplumun bireyler üzerindeki baskısını ve köleleştirici etkilerini çarpıcı bir şekilde anlatır. Blake, şehirde dolaşırken insanların yüzlerindeki “işaretler”den ve özgürlüklerinin nasıl sınırlı olduğundan bahseder. Şiirde, her bireyin bir zincirle bağlanmış olduğu ve bu zincirlerin hem fiziksel hem de zihinsel köleliği temsil ettiği görülür.
Blake’in Şiiri:
London
I wander thro’ each charter’d street,
Near where the charter’d Thames does flow,
And mark in every face I meet
Marks of weakness, marks of woe.
In every cry of every Man,
In every Infant’s cry of fear,
In every voice: in every ban,
The mind-forg’d manacles I hear.
How the Chimney-sweeper’s cry
Every black’ning Church appalls;
And the hapless Soldier’s sigh
Runs in blood down Palace walls.
But most thro’ midnight streets I hear
How the youthful Harlot’s curse
Blasts the new-born Infant’s tear,
And blights with plagues the Marriage hearse.
Londra…
Her kiralanmış sokakta dolaşıyorum,
Kiralanmış Thames’in aktığı yerin yakınında,
Ve karşılaştığım her yüzde işaretleri görüyorum,
Zayıflığın işaretleri, kederin işaretleri.
Her insanın çığlığında,
Her bebek korkusunun çığlığında,
Her seste: her yasakta,
Zihnin ördüğü kelepçeleri duyuyorum.
Baca temizleyicisinin çığlığı
Her kararan Kiliseyi korkutur;
Ve talihsiz Askerin iç çekişi
Kan içinde Saray duvarlarına akar.
Ama en çok gece yarısı sokaklarında duyuyorum
Genç Fahişenin laneti nasıl
Yeni doğmuş bebeğin gözyaşını lanetler,
Ve Veba ile düğün arabasını soldurur.
Blake’in ‘London’ şiirinde bahsettiği ‘zincirler’, modern insanın ekonomik ve sosyal zorunluluklar altında nasıl köleleştirildiğini sembolize eder. Blake, her yüzün üzerinde gördüğü ‘zayıflık ve üzüntü işaretleri’ ile bireylerin içsel özgürlüklerinin nasıl ellerinden alındığını gözler önüne serer. Bu, modern toplumun görünürdeki özgürlüğünün arkasında yatan kölelik yapısını anlamamıza yardımcı olur. Puccini’nin “Madama Butterfly” operası ve Blake’in “London” şiiri, modern köleliğin edebi ve sanatsal yansımaları olarak, bireylerin özgürlükten feragat etme eğilimlerinin nasıl devam ettiğini gösterir.
Bu felsefi, psikolojik ve sosyolojik perspektifler, modern toplumun görünürdeki özgürlüğünün arkasındaki kölelik yapısını anlamamıza yardımcı olur. İnsanlar, özgürlüğe ve bağımsızlığa dair yanılsamalarla yaşarken, aslında sistemin profesyonel köleleri haline gelmektedirler. William Blake’in “London” şiiri ve Puccini’nin “Madama Butterfly” operası, bu köleliğin edebi ve sanatsal örnekleri olarak, bireylerin özgürlükten feragat etme eğilimlerinin nasıl devam ettiğini ortaya koyar.
Dr.Ayhan Özel